Hepimiz yeni bir yıla girerken büyük heyecan ve beklentilerle gireriz. Birbirimize iyi dileklerde bulunur, bazılarımıza anlamsız gelse de, yeni yıl kutlamaları yaparız. 2020 yılına da bu duygularla ve heyecanlarla başlamıştık. İnşallah 2019'dan daha güzel bir yıl olur diye. Ama maalesef, geçen şu sekiz ayı geçkin döneme baktığımızda, bırakın dilediğimiz güzelliklere kavuşmayı, peş peşe gelen felaketleri yaşayarak ve yaşamaya devam ederek geçiriyoruz 2020'yi. Önce Elazığ depremiyle sarsıldık. Birçok canımızı kaybettik. Çok üzüldük. Yakınlarını kaybedenlerin, yaralananların ve evini barkını kaybeden insanların feryatlarıyla içimiz yandı. Daha yaralarımız sarılıp acılarımız dinmeden, pandemi patladı tüm dünyada. Bu yüzden de binlerce canımızı kaybettik mart ayından bu yana. İşin kötüsü artan bir hızla da kaybetmeye devam ediyoruz. Artık hemen hepimizin bir yakınının veya tanıdığımızın covid-19'a yakalandığını görür ya da duyar olduk. Yani salgın çok ama çok yakınımızda artık. Bunlar yetmiyormuş gibi, şu yaz sıcağında inanılır gibi değil ama ne yazık ki özellikle Karadeniz'de onlarca canımızı da sele kurban verdik. Vatandaşlarımız göz göre göre ihmallerimizin kurbanı oldu. Doğa intikamını çok ama çok acı bir şekilde yine aldı. Geçmişten dersler almadık. Hatalarımızın bedelini çok ağır ödedik. Bu kafayla ödemeye de devam ederiz maazallah. Bazılarımız kadere bağlasa da, insan kendi kaderini yazarmış derler ya, tam da öyle yaşadıklarımız. Durum böyle olunca, yani felaketler üst üste gelince bu durum yeni sıkıntıları da peşinden getiriyor. En başta A'dan Z'ye hepimizi son derece olumsuz etkileyen ekonomik sıkıntılar gibi. Yani anlayacağınız biz insanlar hayatın her alanında bindiğimiz dalı kesmekle meşgulüz. Depremde kayıplar yaşıyorsak insan hatası. Pandemi tavan yapıyor, çok sayıda kayıplar veriyorsak insan hatası. Ekonomi bozuksa, sıkıntı varsa yine insan hatası. Nereye baksak insan odaklı hata ve ihmaller zinciri çıkıyor karşımıza. Israrla bu hataları yapmaya devam ediyoruz ve sonuç olarak bedeli ağır oluyor haliyle. Hani bir lâf vardır ya, "insanın kendine ettiğini kimse etmezmiş" diye. Aynen öyle. Kendimiz ediyoruz, kendimiz buluyoruz...